Merhaba
Sevgili Arkadaşlar!
Okumaktan
hoşlanıyorsanız ve okuduklarınızın sizi geliştirdiğini düşünüyorsanız tam da yerine geldiniz. Sizinle paylaşmayı
istediğim kısa bir hikâye var. Benim için bugüne kadar okuduğum kişisel
gelişimle ilgili bütün kitapların özeti niteliğindeydi. Basit, çarpıcı ve
etkileyici...Okurken sıkılmanızı
istemiyorum. Bu amaçla sanki bir
"arkası yarın" gibi hikâyeyi üç bölüm halinde sizlerle paylaşmayı
plânlıyorum. Uzun yazıları okumaktan
hoşlanmıyorsanız sakın başlamayın derim.
Şimdiden sizlere keyifli dakikalar diliyorum. Hikâyenin
sonunda yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum. Acaba siz hangi karaktersiniz?
Hadi bakalım kolay gelsin.
Öykü
kısa olmasına rağmen, özümsenmesi uzun zaman alacak türden bir eser...
Değişime adapte olmanın ne kadar elzem bir durum olduğunu basit ama çarpıcı bir
şekilde anlatıyor. Başarıya ulaşmanın
anahtarının değişim olduğu gerçeğini
tokat gibi yüzümüze vuruyor. Hem de bir
labirentte peynir arayan basit fareler ve insancıklar üzerinden bunu yapıyor. Beni etkileyen tarafı da bu
noktada zaten. Neyse sözü fazla uzatmadan öykünün adını söylemek istiyorum.
Öykünün
adı "Peynirimi Kim Kaptı?"
Sakın bana bakmayın ben kapmadım.
Öyküde;
Bir
labirentte peynir arayan dört sevimli karakterin yaşadığı değişimler var.
Burada
peynir, yaşamda sahip olmak istediğimiz her şey; meslek, ilişki, para, ev,
özgürlük, sağlık, şöhret vs.
Labirent,
istediğimiz şeyi arayarak zaman geçireceğimiz yer; çalıştığımız şirket,
yaşadığımız toplum ya da sürdürdüğümüz ilişkiler gibi.
Ve
dört sevimli karakter; Koklarca ve
koşarca adındaki fareler ile Mırın ve Kırın adındaki insancıklar.
Fareler
basit yanlarımızı, insancıklar karmaşık yanlarımızı temsil ediyorlar.
Koklarca, adı üstünde değişimin kokusunu alıyor, Koşarca
yine adından anlaşılacağı gibi hemen harekete geçiyor. Mırın başına kötü şeyler
gelmesinden çok korktuğu için değişime karşı koyan bir özelliğe sahip iken
Kırın ise zamanla değişimin daha iyi sonuçlar vereceğini görüp buna uyum
sağlayan bir karakter. Yani bazen koklarca gibi değişimi hemen hissediyoruz, koşarca gibi harekete
geçiyoruz ya Mırın gibi değişimden
korkup karşı koyuyoruz ya da Kırın gibi değişimin daha iyi sonuçlar vereceğini
görerek uyum sağlıyoruz. Bunlardan
biriyiz aslında, ama hangisi? Hangi yolu seçersek seçelim aslında ,hepimizin ortak noktası labirentte
yolumuzu bulma ve değişen zamanda başarılı olma ihtiyacıdır.
Gerçekten
peynirinizi kim kaptı bilmek ister misiniz?
Öykü
başlıyoooor....
Bir
zamanlar karınlarını doyurmak, mutlu olmak için peynir arayan , labirentte
koşturup duran dört küçük karakter varmış.Fareler koklarca ve Koşarca;
insancıklar ise Mırın ve Kırın'mış.
Her sabah eşofmanlarını ve ayakkabılarını giyip labirent
içinde koşarak peynir arıyorlarmış. Labirentte hiçbir yere açılmayan karanlık
köşeler, çıkmaz yollar da bulunuyormuş. Kaybolmak işten bile değilmiş.Ancak
yolunu bulabilenler için, labirent, çok
daha güzel yaşam sürmeyi sağlayacak sırlarla doluymuş. Farecikler basit yollarla
ararken insancıklar akıllı beyinleriyle çok daha karmaşık yolları
deniyorlarmış. Sonunda hepsi kendi yollarıyla aradıkları şeyi keşfetmişler.
Peynir istasyonunu bulmuşlar. Ondan sonra her sabah fareler ve insancıklar, koşu ayakkabılarını
giyip peynir istasyonuna koşmuşlar.Çok geçmeden de kendi rutinlerini
tutturmuşlar. Fareler her sabah uyanıp koşarak geliyorlar koşu ayakkabılarını
çıkarıp bağcıklarını bağlayıp boyunlarına asıyorlarmış. İhtiyaç duyduklarında
hemen ulaşabiliyorlarmış çünkü. Sonrada peynirin tadını çıkarıyorlarmış.
Bir süre sonra insancıklarda yeni bir sistem benimsemiş.
Nasıl olsa peynir orada duruyormuş, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi. Her gün biraz
daha geç uyanmışlar, Evlerini peynirin
olduğu yere taşımışlar. Sonsuza kadar burada mutlu yaşayacaklarını
düşünüyorlarmış. Peynire sahip olduklarını bilmek onlar için mutluluk
vericiymiş. Aradan zaman geçtikçe Mırın ve Kırının rahatlığı küstahlığa
dönüşmüş. Öyle rahatlarmış ki neler olup bittiğini farketmemişler bile.
1. BÖLÜM SONU