30 Mart 2014 Pazar

BATIRIK

BATIRIK'TA NERDEN ÇIKTI?

"Sakındığın göze çöp batar." der atalarımız. Bu söz boşuna çıkmamıştır. Yılların deneyimlerinin insanlara kazandırdığı, nesilden nesillere aktarılmaya devam edecek atasözleridir. Şimdi nerden çıktı bu atasözü diyeceksiniz. Sormayın desem de sorun ... Bu da nerden çıktı? Durun.. durun... anlatıyorum....

Geçenlerde mahalle komşumuz Şerife'de günümüz vardı. Bende okul çıkışında çarşıdaki işlerimi hallettim ve eve uğramadan direk komşuma geçtim. Arabayı park etmek için çokta düşünmeden acelece ev sahibinin arabasının önüne park ediverdim. "Nasıl olsa dışarı çıkmayacaklar. Çıkarlarsa da ne olacak .çekiveririm olur biter." dedim.

Komşum yine döktürmüş. Ben de bir açım... bir açım sormayın... Öğlen de fazla bir şey yemedim. En sevdiğim "BATIRIK" var menüde. Hemen masaya güzel bir servis yapıldı. Üç öğün önüme koysalar niye koydunuz demem. Tam bir vitamin deposu. Diyetisyenler incelese emin olun öğünün birinde mutlaka "batırık" yenecek derler. Doktorlar da her derde deva cinsinden reçeteye yazarlar inanın...

İçinde yok yok..İnce bulguru, fıstığı, bolca domatesi, fesleğeni , salatalığı, biberi, marulu,maydanozu, rokası, teresi,soğanı, pazısı, lahanası, brokolisi, karnabaharı, yeşilliğin envai çeşidi... daha sayayım mı? yanında yok yok..

Ablam bu yazıyı okurken diyecektir, belki de içinden söylenecektir.Ne söyleyebileceğini kestirebiliyorum ama... "Ah Havva yaktın beni, Umdurdun beni, Mut'a bir geleyim sorarım sana, Ben şimdi Mut batırığını nerde bulup yapayım" diye dilinden kurtulamam. Ama Mut'a geldiğinde şöyle bol acılı, domatesli, içi bol "batırık" la karşılama töreni yaparsam yelkenleri suya indiriverir. Bütün öfkesi geçer. Canım ablam seni çok seviyorum. Ağzın sulansa da anlatacağım işte...

İnce bulgurla rendelenmiş domatesleri buluşturursun önce... ikisi beraber kaynaşırlar şöyle aşıkla maşuk misali... Domates bulgurun egosunu şişirir durmadan... Bulgur da "sensiz olmaz, yok sensiz olmaz" nağmeleri arasında aşk methiyeleri düzer. Birbirlerine göz kırparaktan oynaşırlar.

Ardından ince ince doğranmış soğan, maydanoz ve fesleğen eklenir.Fesleğen olmazsa olmazıdır batırığın. O ne muhteşem bir rayihadır... insanı kendinden geçirir. Kokusunu batırığın içine öyle bir yayar ki çok uzaklardan bile farkedilir. "Kesin bu evde batırık yapılıyor" dedirtir insana...Hani hiç aç değilsinizdir, midenizde yer yoktur. İşte bu batırık için geçerli değildir. Batırığa her zaman yer açılır. Çünkü batırık tüm zamanlarındır.

Neyse bu koku beni alıp götürmeden bir yerlere ne yaptık bir hatırlayalım. Bulguru domatesle buluşturup, içine soğanı, maydanozu, fesleğeni ekleyip iyice ovmaya başladık. Biraz acı kırmızı pul biberini de ekledik. Şimdide kavrulmuş ve iyice yağı çıkıncaya kadar robotta çekilmiş fıstık ezmesini koymaya geldi sıra. Offf ya ağzım sulandı. Batırığın içine atarken yanlışlıkla ağzıma da atıveriyorum hissine kapıldım birden. Bulgur kendisiyle oynanmasından iyice usanıncaya kadar yoğurulur. Fıstık ezmesiyle buluşan bulgurun artık her bir yeri yumuşamış ve kendinden geçmiştir.

Şoklama anı geldi çattı şimdi de. İşte buz gibi soğuk suyla buluşturmanın dayanılmaz hafifliği... Suyunu dökmeden köftesinden sevenlere şöyle küçük bir tabağa ayırmayı unutmadan tabi ki... Suyu dökerken ne çok sıvı ne de çok koyu olacak haaa. Dikkat edeceksin.. Tuzu, ardından limonunu da ekledin mi artık batırık olmuş demektir. İçine doğranmış domates, salatalık ekleyerek ; garnitür olarakta yanında yiyebileceğin envai çeşit yeşilliğiyle beraber servise hazırdır. Afiyetle yenilebilir.

Komşum Şerife'nin ellerine sağlık diyorum. Çayın yanında kurabiyeleri yemeyi unuttum ona yanıyorum.

Hey Arkadaşlar!

Ben ne anlatacaktım? Nerden nereye geldim? Batırıkta nerden çıktı? "Sakındığın göze çöp batar" atasözünden yola çıkarak kıssadan hisse öğrendiğimi paylaşacaktım.

Evet...

Ev sahibinin oğlu "Havva teyze arabanı bizim arabanın önüne park etmişsin. Çıkarmam gerekiyor. Anahtarını verirsen arabanı ben çekebilirim ordan " dedi. Oğlumuz henüz on beşinde... İçimden "Arabayı şimdi nasıl güveneyim küçücük çocuğa? Bir yerine bir şey olur... neme lazım." "Ben çıkarırım arabayı" dedim. Derken de saniyeler içinde düşünceler uçuştu beynimde.

"Aman Havva ne olacak ver anahtarı... çeksin arabayı... "
"Yok yok... olmaz belki bir şey olur... kendin çek... "
"Anahtarı versem mi acaba?"
"Havva sakınma! Ne olacak bir şey olmaz."

Velhasılı anahtarı vermedim.Arabayı biraz ileride duvarın dibine kendim yanaştırdım. Sonra tekrar eve geçtim. Bir kaç saat daha oturduk. Saz çalan bir Nimet'imiz vardı. Çaldı söyledi. İnanın çok keyifli bir gün geçirdik. Artık izin alarak kalktım. Arabaya bindim. Çalıştırdım. Geri geri gitmem gerekiyor. Arka boş sorun yok. Dönüp bakmadım bile...Geri vitese taktım... saniyeler içinde iç gıcıklayan bir ses gacurt gucurt... ne olduğunu anlarken frene bir dokundum ki dikiz aynasını ancak kurtarabilmişim. Arabanın sol yanı duvara öyle bir çizilmiş ki şaştım kaldım nasıl oldu diye. Neyse aynayı bari kurtardık. Duvara öyle bir yanaşmışım ki...Duvar tam düz değildi L şeklinde bir duvarın dibine doğru yanaştığımı düşünün. Arkaya bakmadan geri geri gidiyorum Anlayın işte kendime o kadar güveniyorum ... Neyse detaya gerek yok, siz anladınız durumu...

Ne demiştim ? "Sakındığın göze çöp batar." Arabayı sakındım, vermedim.Düşündüğümü yaşadım.

E be kardeşim bildiğinin bir anlamı var mı? Hayatına uyarlayamadıktan sonra...

Yarın ki seçim sonuçları hepimiz için hayırlı olur inşallah.

Sevgiyle kalın.