22 Aralık 2013 Pazar

BUGÜN BİR HIRSIZLIK YAPTIM
Arkadaşlar sormayın...Bugün ben bir hırsızlık yaptım ama nasıl söyleyeceğim bilemiyorum. O kadar güzel bir gündü ki... Benim yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı. Ne mi yaptım? Felekten bir gün çaldım.  Hem de kışın ortasında pırıl pırıl mis gibi havasıyla Güneş'ini çaldım feleğin. Valla gelemeyenlere bir şey diyemiyorum. Ne yapalım şanslarına küssünler. Böyle bir hava hem de kış ortasında kaçmazdı.

Neyse gezimiz her zamanki gibi Çınaraltı'ndan başladı. Ermenek yoluna dönüş ve Kırkyalan Köyü'nden  sapılan yoldan ilerledi aracımız. Aracımızda 17 kişiyiz. Oldukça samimi, sıcak ve güzel bir ortam var. Harika... Böyle ortamlar az bulunur arkadaşlar. Bu tür ortamlarda herkes birbiriyle konuşur ve konuştukları da dinlenir. Bugün hava güzel olur mu? diyenlere Nihat hocam hemen cevabı yapıştırıyor."Ben yukarıyla sözleşme yaptım. Bugün hava güzel olacak." diyor. Gerçektende hava miiss. Deriiiin deriiiin nefesler alıp veriyorum. 

Mucuk'a varmadan Çiftçiler'e dönen yola sapıyoruz. Yüksek tepede araç bizi bırakıyor. Yürüyüşümüz başlıyor. İlk olarak ısınma hareketlerini yapıyoruz. Bir halka oluşturuyoruz, ortaya geçip ısınma hareketlerini yaptırıyorum. Irmak boyunca yürümeye başlıyoruz. Herkes iyi ki gelmişiz diyor. Manzarayı arada içimize çekerek, arada fotoğraflarla  da destekleyerek  ilerliyoruz. "Çay illede çay"  diyorduk ya gezilerimizde...Valla bu defa çaya doyurdular bizi. Her durağımızda nerdeyse hep çay içtik.

 İlk durağımız çok güzeldi. Bir tepenin üzerine kurulmuş dört köşe bir ev. İkinci katı da yapılıyor ama henüz daha yarım.Yalnız ama heybetli bir ev diye düşündüm.Etrafında bir tane ev yok.Girişte kocaman bir balkon var.Göksu ırmağına bakıyor. Alabildiğine kayısı bahçeleri var. Bahar mevsiminde oranın güzelliğini hayal edemiyorum yada güz mevsiminde nasıldır acaba sararan yaprakların armonisi. Ağaçlar kışlıklarını giymesine rağmen güzeldi gerisini düşünemiyorum işte... Kedisi, köpeği, tavuklarıyla, ağaçlardaki ilginç kuş yuvalarıyla çok hoştu.

 Ev ahalisi doğayı ve hayvanları çok seviyor olacak ki kedileri için arı kovanından bozma bir yuva yapmışlar. Hele kuşlar için su kabağından yaptıkları yuvaya hasta oldum. İrice uysal bir köpekleri vardı.İyice uyuşmuş belli ki o da keyfini çıkarıyordu Güneş'in...  Sonra değişik taşlar fosillerle evin balkonunda değişik dekorlar oluşturmuşlar. Lavaboyu bile özgün bir tasarımla süslemişler. Çok ilginç kendine özgü yaşayan farklı bir evdi. Evin daha tamamlanmayan bir sürü yeri vardı ama ona rağmen çok orjinal bir evdi. Ev tamamen bittiğinde orayı tekrar görmek isterim.

Bu kadar anlattığım evin kime ait olduğunu söylemezsem ayıp olur herhalde. Ev sahibinin kendisini göremedik ancak kızı ve hanımı ile tanışabildik ancak ... Ev Mehmet Çiftçiler'e aitmiş.  İşte biz böyle Göksu manzaralı evde hazırlanmış çaylarımızı güzel bir sohbet eşliğinde içtik.Bir gözümüz akıp giden Göksü nehrindeydi hep.

 Bir an öyle bir yerde benim de evim olmalı diye düşündüm. Arada her şeyden herkesten kaçmak istediğinde gidecek böyle bir evi olmalı insanın. Ne dersiniz? Fena olmaz değil mi?

Evet... İkinci durağımız da Göksu nehrine tepeden bakıyorduk yine. Öğlen yemeklerimizi burada beraberce paylaşarak yedik. Nihat hocam bize acı siyah zeytini yedirdi ya diyeceğim bir şey yok. Allayıp pullayıp dalından yeni kopardığı zeytini sanki "Bu çok değişik bir zeytin, herkes bunun bir tadına baksın." dedi bizde yuttuk zokayı. Ağzına alan "Bu zeytin daha olmamış acı."  demez mi. Tabi ki  olmamış.Ah Nihat hocam! Dalından kopmuş acı siyah zeytini yedirdin ya bizlere, alacağın olsun.

Güzel keyifli sohbetlerin arkası gelmiyor bir türlü ama yolumuz daha uzun düştük yollara. Yol boyunca Çiftçiler, Irmaklı ardından Köselerli' ye geliyoruz. Karşılaştığımız köylülerle  merhabalaşıp kiminin elini sıkıyoruz, kiminin sofrasına konuk oluyoruz, kiminin derdini dinliyoruz. Gerçekten memleketimi seviyorum. İnsanları samimi ve sıcak kanlı...Son durak Mahmut Çetin'in yeğeninin evi... Orada da çay faslı var, doya doya hem de... Çayıma küçük bir limon dilimi bile koyabiliyorum. Süper...

Gezimiz araçlarımıza binip koltuklarımıza uzandığımızda bitiyor aslında. Güzel, tatlı bir yorgunluk.

Hayata dair...

İşte!  güzel bir fotoğraf daha belleklere kazınan... Belkide torunlara anlatılan yada dost sohbetlerinde bire bin katarak dillendirilen...


HAVVA UYAR