30 Aralık 2013 Pazartesi

DOĞUM VE ÖLÜM


YUKARIKADİ ZITLAŞIYOR BENİMLE YİNE...

Evet arkadaşlar yukarıdaki benimle illaki zıtlaşıyor. Ben diyorum teker teker gönder.İyice içime sindirebileyim. Acıysa deneyimleyeceğim doya doya... Sevinçse de yaşayacağım her şeyimle hissedip yaşayayım.Mutlu olayım, çığlık atayım, hoplayıp zıplayayım.

Kabul ediyorum, eyvallah senden gelen her şeye amennah. Ama e be güzel Allah'ım bu her iki duyguyu da birarada yaşatırsan bana benim bütün sistemlerim bozuluyor, şarteller atıyor. Motor çalışmaz oluyor, Durduk yerde gülerken ağlamaya başlıyorum.Musluklar açılıyor kapanmaz oluyor.

İşte, bana acıyı ve sevinci aynı günlerde yaşatan olayların biri doğum biri ölüm.

Biri aile dostumuz Melek ablanın abisinin vefat etmesi, diğeri uzun süredir doğumunu beklediğimiz bebeğimiz...Abimin bir oğlu oldu. Ben gerçekten ilk defa hala oldum. İlk defa yeğenimi doya doya sevme şansına sahip oluyorum. Bundan güzel bir olay olabilir mi? Abimlerin yüzlerindeki o mutluluğu izlemek o kadar güzeldi ki... Mustafa bebek o kadar şanslı ki... Şimdiden görebiliyorum, çok sevilerek büyüyecek bir bebek. Büyükanneler, teyzeler, dayılar, halalar, yeğenler ne kadar akraba varsa etrafında dört dönülüyor. Harika bir şey bu. Minik bebeğimiz bir an evvel sağlıkla analı babalı büyür inşallah.

Bu arada cenazemiz Mersin' de... Cumartesi düştük yollara... Gayet güzel bir yolculuk yapıyorduk. Mezitli'yi geçerken radara yakalanmışız. Hız sınırı 77km. imiş. Biz 80km. hızla gittiğimiz için 3km. farkla cezayı kesiverdiler gözümüzün yaşına bakmadan.

Yirmi yıllık şöförüm diyorum, hayatımda hiç ceza almadım diyorum. Olmuyor. Polisleri bir türlü ikna edemiyorum. Radara girdikten sonra mümkünü yokmuş. Neyse hayatımın ilk cezasını böylece almış oluyorum. Yolumuza devam ediyorum.

Mersine yaklaşıyoruz.Kırmızı ışıkta durduk. Yeşil yandı, gaza bastım, araç geri gidiyor. İnanamıyorum. Arkadaki araçlardan korna sesleri koro halinde. Ben bir kez daha gaza basıyorum, yine geri gidiyor. Eyvah! Eyvah! Araba kafayı yedi. ( haa.. bu arada benim araba otomatik vites, gaz fren ve geri vites var)

Arabadan iniyorum, elimi çaresizlik içinde yanlara devirmekten başka yapacağım bir şey yok, ama diğer araçlardakilerin yanımdan geçerken bana bir bakışları var. Sormayın ...

Kimisinin gözleri nerdeyse yuvalarından fırlayacak, el hareketleri sanki "Kadın başınla araba sürmek senin neyine" der gibi. Daha neler düşündüler kimbilir? Umurumda bile değil... Arkada annemle Cennet teyze panik halindeler."Kızım biz arabadan inelim bari." diyorlar.Trafiğin ortasında nereye inecekler.

Bana tuhaf bir şeyler oldu. Aslında çok canımın sıkılması gerek ama çok sakinim. Olabilir. Araç bozulur, yolda kalabilirim. El frenini çektim arabadan indim. O arada olayı farkedenler hemen" Neler oluyor?" diyerek geldiler, imdadıma yetiştiler.İki tamirci oracıkta aracı tekrar çalıştırıp denediler, olmuyor, araç geri gidiyor.Aracı boşa alıp yolun kenarına iterek çektiler.

İyi ki kasko vardı. Yol bakım servisini aradık, geldiler. Aracı servise götürdüler. Neyse ciddi bir durumu yokmuş. Ancak aracın vitesi karışmış.Kısacası aracın beyni sulanmış.

Araç bakıma verildiğinde biz cenaze evindeydik. Yine bir varmış bir yokmuş hikayesi. Geride kalan ise bırakabildiğimiz güzel anılar sadece...

Herkesin hayattan nasiplendiği neyse o kadar.

Yine ölümü sorgularken buluyorum kendimi.

Ölüm belki de bizi başka bir diyara götüren kapı. Mevlana'nın anlayışıyla bir kavuşma günü.Görünüşte baktığımızda bir ayrılık, bir acı, bir matem perdesi gibi açılan ölüm gerçekte bizi acılardan, fanilikten alıp esas evimize ocağımıza götüren bir araçtır kimbilir.

Dünyanın bir durak olduğunu, belli bir dönemden sonra bu duraktan ayrılacağımızı bilmek,ölümü o vakit bir anneye kavuşur gibi düşünmek, belki içimizi birazcık olsun hafifletir. Acılarımızı dayanılır kılar.Belki o zaman ölümü bir ayrılık değil de kavuşma olarak görebiliriz.

Bu dünyadan ayrılanlara sonsuz rahmet diliyorum.

Ertesi gün yeğenimin yanındayım. Kucağımda seviyorum. Bakmaya doyamıyorum. Her şeyi minicik...Minicik eller, minicik burun, minicik gözler.İki elimin içine sığıveriyor. Tutmaya korkuyorum. İpek gibi bir ten.Bebek kokusunu içime çekiyorum. Dokunmaya kıyamıyorum, sanki ellerim onu incitecek. Ben diyorum "Sultan'a benziyor, onlar diyor Adil'e" dünyanın en harika en şanslı bebeği. Şimdiden özledim bile...

Ayrılık vakti geliyor, vedalaşıyoruz. Aracımızla yine yollardayız. Annem yanımda bu defa öne oturtuyorum. Pek keyif alıyor öne oturmaktan.Sohbet ederek geliyoruz.Gelirken deniz manzaralı bir lokantada (canınız çekmesin) ızgara levrek yanında roka, salata ve kalamarıyla harika bir öğlen yemeği yiyerek yolculuğumuzu taçlandırıyoruz.

Annemi mutlu görmek beni çok keyiflendiriyor. Kaçamak bakışlarla onu izliyorum sık sık. Gözlerindeki ışıltı bana da geçiyor.

Her şeye rağmen hayat acısıyla da güzel yaşanmalı, tatlısıyla da güzel yaşanmalı. Başta sitem eder gibi gözüksem de senden gelen her şeye "Amennah, başım gözüm üstüne" diyorum.

Heeey Hayat! Duyuyor musun seni yine de çok seviyorum.


30.12.2013