17 Eylül 2013 Salı

DENİZ 'İM

DENİZ'İMİN BANA ANIMSATTIKLARI

Nasıl anlatsam acaba "Deniz" imi size derken aklıma denizde yüzen insanların yüz ifadeleri geldi. Hiç birinin yüzünde can sıkıntısı, bıkkınlık, suratsız ifadeler göremeyiz herhalde. Hepsi de mutlu    "oooohh   bee..." havasında suya kendini bırakmış gülen yüzlerden ibaret bana göre.

Evet! evet... Yediden yetmişe insanı çocuk gibi sevindiren hatta çığlık attıran ender durumlardan biridir "Deniz"le buluşmak.Kelimenin tam anlamıyla içimizdeki çocuğu açığa çıkarıyor.Deniz' i gördüğümüz andan itibaren,  önce gözlerimiz parlayıp ışıldamaya, sonra içimize bir coşku dolmaya başlıyor. Deniz' le buluşma anı ise tarifsiz. Acelece mayoları giyip atıyorsun kendini Deniz'e. İşte o an müthiş. Kelimeler kifayetsiz duyguları anlatmaya.Teninde hissediyorsun ılık ılık iyileştirirci dokunuşlarını, kolların bacakların dans ediyor suyun koynunda,insanın saçlarının suda süzülüşü de bir ayrı hani. Suyun o inanılmaz  iyileştirici gücünü,  herkes içine girince farklı yaşasa da aynı sonucu verdiğini düşünüyorum.Mutlu, gülen gözler, sakin, rahatlamış yüz ifadeleri... Bence duyguların suyla terapisi, özgürleşmesi gibi bir şey bu. Sanki ne varsa kötü olan içinde, çekip alıyor, hafiflemiş bir benlik kalıyor geriye. İşte bu diyorsun hayat.

Deniz'in yeşille birleşmesi daha bir ayrı hava katıyor onun iyileştirici gücüne . Baktığın andan itibaren o renklerin ruhuna işleyişi bambaşka. Turkuaz belki de renklerin kraliçesi. Ondaki asalet nerede var? Sadece izlemek bile yetiyor ruhumuzu iyileştirmeye.

Yüzüyorsun,  yüzüyorsun, yüzüyorsun kalp atışların iyice hızlanıp kalbin: "Tamam! artık beni dinlendir, yoksa seni yarı yolda bırakırım" deyince,  uzanıveriyorsun Deniz'in üzerine usulca, 'oohh'  diyerek derin nefesler alıp veriyorsun, sakinleşiyorsun sonra. Kapatıyorsun gözlerini bir süre, sadece uzanıyorsun denizin üzerinde öylece kalıyorsun.Hafifçe  sallıyor seni, bir beşik gibi.Dalgalar arada bir yüzüne minik damlalar atıyor, nazlanıyor sana birazcık.Sonra kulaklarına dolan suyun basıncı seni başka bir boyuta taşıyor sanki. Başka bir alemdesin artık, sesler çok uzaktan geliyor, net duyulmuyor, uğultu halinde duyuluyor.Kendi konuşmaların bile başka, sanki ses senin sesin değil, başka biri var içinde  oradan geliyor. Dış dünyayla tam bir soyutlanma hali, bulunduğun ortamdan başka aleme dalma hali.Saatlerce öylece kalmak geliyor insanın içinden. Beynini bütün duygu ve düşüncelerden boşaltarak öylece kalmak...

O ara ya birileri rahatsız ediyor ya da dalgalar öyle şiddetli geliyor ki, " kalk üstümden diyor yeter yattığın" atıveriyor seni üzerinden.Yeniden gerçekliğe dönüyorsun. Çocukların neşeli bağırışları, küme oluşturmuş insanların sohpetleri , muzipçe birbirlerine takılmaları,su şakası yapanların çığlıkları, birbirlerini cuum diye denize atanların sesleri, şrap şrap kulaç atarak suyu ortadan yaranların sesleri, uzaktan geçen motorların denizi yırtarak geçişleri karışıyor birbirine...
Şöyle bir şey olsa keşke. İnsan istediğinde bir kapı açabilse o başka boyuta.Orada bir süre kalabilse öylece, hiç düşünmeden, bütün duygu ve düşüncelerinden soyutlayarak kendini. Hayat dursa bir an, her şey dursa, sonra yeniden anlam bulsa her şey...

İşte 'Deniz' im böyle birşey. Deniz'im çoşkulu, ışıl ışıl parlıyor.İnsana mutluluk, neşe, huzur, güven  veriyor.Her şeyden daha önemlisi hayat veriyor ,ışık oluyor içimdeki hayata.


H. UYAR