17 Eylül 2013 Salı

DİLİMİ EŞEK ARISI SOKSUN

Bugün de şunu farkettim.

Sanki sevmediğimiz şeylerle sınanıyoruz gibi bazen. Bir deyim vardır."Sevilmedik ot, burnunun dibinde biter. " diye. Bu deyim nereden çıkmıştır acaba. İnsan sevmediği neyse onu da sevebilmeyi öğrenmek zorunda mı? Ya da neden sevmeyi öğrenmek  zorunda. "Yaradanı sevmeli, yaratandan ötürü" bu lafı çok sevmişimdir. Her işime de bu mantıkla yaklaşmışımdır. Her şey de sevgiyi bulmaya çalışmışımdır. Ama bazen şunu hiç sevmiyorum deriz. Gerçektende sevmediğimiz şey hiç istemediğimiz anda karşımıza çıkar. O noktada kişiliğimizde, değişmesi ve  gelişmesi gereken bazı noktalar olduğunu düşünmeye başladım son zamanlarda. Mesela birisini görürüz "Aman ne mıymıntı, hiç sevmem böyle tipleri" deriz.Tam da böyle birisiyle birlikte olmak zorunda kalırız. Bakarsın arkadaş da  oluruz yada biraz abartırsam eğer böyle birisiyle evleniriz de. Garip değil mi?

 Ben mesela, ne yalan söyleyeyim Adana' yı hiç sevmem. Eskiden de sevmezdim, şimdi de sevmem. Eskiden o cehennem sıcağı yok mu Adana'nın , o vakit abimin evlendiğinde evini yerleştirmeye gitmiştik. Ordan bilirim. "Bu şehirde yaşanmaz demiştim." Şimdi de "Can"ımı orada kaybettim. "Bir daha gelmem bu şehre dedim." Ne iştir anlamıyorum. Bu hayat bana tükürdüğümü yalatıyor. Sakın büyük konuşmayın. "İki susun bir konuşun" derim de başka bir şey demem artık...

Oğlumu Çağ üniversitesi Hukuk Fakültesi bölümüne yerleştiriyorum hayırlısıyla.Adana'da kalacağa benziyor. Gel de gitme..Abim ikinci evliliğini yaptı. Yeni bebekleri olacak. İlk defa sahiden hala oluyorum. İlk defa abimin evinde kalabilmenin huzurunu duyuyorum.Bu çok güzel bir duygu. Hadi  gitme. En sevdiğim insanlar orda.  Artık beş yıl boyunca Adana benim mecburiyetim. Peki !  Neden insan sevmedikleriyle terbiye edilirler?

Söz, artık büyük konuşmayacağım, dilimi eşek arısı soksun. Tamam bundan sonra Adana'yı seviyorum, anlaştık mı?


H.UYAR